Bağımlı İsyan

Bağımlı İsyan

            Son günlerde sadece virüsle mücadele etmiyor, bir yandan da yaşadığımız düzene isyan ediyoruz. Salgının tüm karamsarlığına, yıkıcılığına, can yakıcılığına rağmen hiç azımsanmayacak kadar fazla sayıda insanın içinde bir umut filizleniyor.

            Farklı farklı kelimelere aynı soru dillendiriliyor :

            Acaba kapitalizmin sonu mu geliyor?

            Umut isyanla başlar ya da isyanı başlatır. Bu nedenle de her türlü güce, sermayeye, iktidara karşı sesler yükseliyor. Bir yandan da herkes gücü yettiğince, elinden geldiğince bir araya gelmeye, gelebilenler bir arada kalmaya çalışıyor. Söylemler benzer. Bize saldıran sadece virüs değil onunla beraber iktidarlar.

            Buraya kadar her şey çok da olması gerektiği gibi görünüyor ancak unutulan bence çok önemli bir nokta var.

İsyanın, umudun yeşerdiği tarlalar onun yetişkin bir ağaç olmasına ve orada yaşayabilmesine uygun mu?

Bu günlerde yeterince şanslı olanlarımız evde, olamayanlar da evde kalma isteğindeler. İsyanın sokaklara, meydanlara inmesi hem bireylerin hem de toplulukların kendi kendini imha etmesi anlamına geliyor. Bu nedenle sesimiz sadece sosyal paylaşım sitelerinde, özellikle de Twitter’da yükselebiliyor. Ağırlıklı olarak oradan bilgileniyor, bilgilendiriyor, haberleşiyoruz. Ve oradan isyan ediyoruz.

Kimi bunu telefonundan, kimi tabletinden, kimi bilgisayarından; farklı farklı şirketlerin sunduğu internet erişim paketlerini kullanarak gerçekleştiriyor. Bu da akıllara başka bir soruyu getiriyor :

Kapitalizm denen canavarı kaç küçük mavi kuş yenebilir?

Yenebilir mi?

Bana göre insanlığın en büyük düşmanlarından biri konfor. Bunu açmak için önce konfor kelimesinin sözlük anlamına bakalım.

‘Hayatı kolay yaşanır duruma getiren maddi rahatlık.’1 (Kubbealtı Lugatı, Misalli Büyük Sözlük, İlhan Ayverdi)

İşte günümüz insanının farkında bile olmadan ellerini kelepçelere uzatmasının sırrı.

Bu belayla bir kez daha gördük ki dünya artık küçücük. Herkes artık her yere gidebiliyor, eskiden varlığından bihaber olduğu çeşit çeşit yiyecek, içecek onun için vazgeçilmez bir hale gelebiliyor, her türlü teknolojiye çıkar çıkmaz sahip olabiliyor, en ünlü tasarımcıların koleksiyonlarından haberdar olabiliyor ve bütün bunları da elindeki telefondan satın alabiliyor. Böylelikle hayatı kolaylaşıyor! Bunun için yapması gereken tek bir şey var. O da para kazanmak.  O parayı kazanmak için de bir anda kendini aslında karşı geldiği çarkların üzerinde bir diş olarak buluyor. Giderek yıpranmaya başladığında ya da gitgide sistem içerisindeki adaletsizliği, zalimliği fark ettiğinde ise artık ruhunun sesini bastıramayacak hale geliyor. İşte burada en görünür olan sistem, yani kapitalizm tüm kötülüğüne rağmen onun bu çağrısına kulak veriyor ve isyan etmesi için de ona olanak sağlıyor. Ancak, yukarıda da belirttiğim üzere bunun da bir bedeli var.

Aygıtını al, internet servisinin faturasını öde, fişlen. Tüm bunları yaptıysan artık isyan edebilirsin.

Alın size bağımlı isyan. Konforlu, kolay ve herkes için ulaşılabilir. Daha ne isteriz!

Sahi, ne istiyoruz?

Kendimiz için, başkaları için, gezegenimiz için.

Bence gitgide ne istediğini bilmeyen insanlara evrilmekteyiz. Çok kısa bir süre önce özgürlük çığlıkları atarken, şimdi insanların dışarı çıkmaması, gerekirse bunun yasaklanması talebimiz var. İkisi de son derece sağlam dayanakları olan istekler; buna itiraz etmek güç. İki örnekle anlatmak istediğim başka bir konu aslında. İsteklerimiz, isteklerimizden doğan isyanlarımız gündeme göre değişirken ve bunlarla bir yanıp bir sönerken çoğumuz hepsini içerecek bir temel istek oluşturamıyoruz. Bu da bizi bir ağaç olup dimdik ayakta durmaktansa çıra gibi parlayıp hızlıca sönen bir tahta parçasına dönüştürüyor. Ortak tepki verebiliyor ancak ortak bir bilinç oluşturamıyoruz. Çünkü bilinç oluşumunun temel olarak ihtiyaç duyulan ögesi bilgiden, maalesef yoksunuz.

Bilgiye erişimin artık çok hızlı ve kolay olduğu koca bir yalan. Tıpkı şu günlerde oldukça sık duyduğumuz koruyucu maskeler gibi bizi kirli bilgiden sakınacak; tarafsız, akla ve bilimsel gerçeklere tutunan, yalansız bilgileri ise içselleştirmemizi sağlayacak bir maskemiz yok.

Bilgiyi bir hammadde gibi düşünecek olursak, onu işleyip düşünceye ve eyleme dönüştürmenin emek istediğini çokça unutuyor olabilir miyiz?

Ortak bilincin gücünü Gezi’de deneyimlemiş hatta yaşanan tüm acılarına rağmen tadına varmış insanlar olarak orada sadece araç olarak kullandığımız bir platformun bu günlerde araçtan amaca evrilmemesine dikkat etmek gerekebilir. Dayanışmanın, bir arada olmanın çok daha önemli olduğu günler kapıda. Herkesin kafası karmakarışık. Olayın nerelere gideceği, ne kadar süreceği muamma. Hem isyan etmek hem işbirliği yapmak, hem talep etmek hem de talep ettiklerimize ulaşamazsak ne yapmamız gerektiğini düşünmemiz gereken zamanlardayız. Ben yazının başlığını isyan diye yazdım ancak görünen o ki her konuda biraz bağımlıyız. Son soru belki de hep beraber en çok üzerinde düşünmemiz gereken ve ihtiyacımız olan şey olabilir.

Herkes, özellikle de iktidar bizimle işbirliği yapmaz, mavi kuş ve benzeri sunucularını tamamen kapatırsa bugün ya da başka bir musibette, ne yapacağımızı hiç düşündük mü?      

Buzdan Top - Silinenler 2 / Tesadüf Büfe

‘10 Nisan Dün gece İsa-Mesih’i göreceğimi ümit ediyordum rüyamda. Onun yerine Erkan’ı gördüm…’ Ercan kulağındaki müziğin de payıyla, öyle yü...